25 Mart 2022 tarihli Basın Açıklaması

BASINA VE KAMUOYUNA

İmralı Ada Hapishanesi’nde tutulan Sayın Abdullah Öcalan’dan ve yanında bulunan diğer üç müvekkilimiz Sayın Hamili Yıldırım, Sayın Ömer Hayri Konar ve Sayın Veysi Aktaş’tan hiçbir şekilde haber alamamaktayız. 1999 yılından bu yana İmralı Tecrit Sistemi içerisinde tutulan Sayın Öcalan ile 2011 yılından bu yana avukat görüşmeleri, Ekim 2014 tarihinden bu yana ise aile görüşmeleri engellenmektedir. Sadece kamuoyunun tepkisi arttığı dönemlerde istisnai birkaç avukat ve aile görüşmesi yapılabilmiştir. Diğer üç müvekkilimiz ise İmralı Hapishanesi’ne götürüldükleri 17 Mart 2015 tarihinden bu yana hiçbir avukat görüşmesi yapamamış ve bu 8 yıl içerisinde aileleriyle sadece 3 defa görüşebilmişlerdir. Müvekkillerimize dair elimizde mevcut olan tek bilgi bir yıl öncesine ait olan 25 Mart 2021 tarihli yarıda kesilen kısa telefon görüşmesidir. Bunun haricinde o günden bu yana kendileriyle temas sağlayamadığımız gibi asgari bir bilgiye ulaşmamız da mümkün olmamıştır. Ne tür bir muameleye maruz kaldıkları, hangi koşullarda tutuldukları hakkında ne avukatlarına ne de ailelerine bir bilgi paylaşılmamaktadır. Hapishane uygulamalarını takip ve denetlemekle yükümlü en alt yargı birimleri olan savcılık ve infaz hakimliğinden yüksek mahkeme niteliğinde bulunan Anayasa Mahkemesine kadar başvurularımız mevcuttur. Buna rağmen müvekkillerimizin dış dünya ile iletişim kurmaları şimdiye kadar mümkün olmadığı gibi sağlık ve güvenlik koşulları hakkında bilgi de yetkililerce tarafımıza paylaşılmamıştır.

Etnik, dini ve kültürel kimliği fark etmeksizin toplumun her tabakasından insanın maruz kaldığı mevcut kriz hallerinin Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklandığı ülkenin inkar edilemez gerçekliğidir. Ve bu çözümsüzlük politikası Kürt sorunundaki muhataplığı 2022 Newroz meydanlarında tekraren teyit edilen Sayın Öcalan üzerindeki tecridin ağırlaştırılmasıyla üst boyutlara taşınmıştır. Nisan 2015’ten sonra İmralı’da mutlak tecridin devreye sokulmasıyla beraber ekonomik veriler toplumun en geniş kesimi aleyhine kriz haline evrilirken toplumsal moral değerlerin dibe vurduğu da insan hakları karnelerinin temel göstergesi olarak yer etmiştir. Bütün objektif veriler bu durumu teyit etmektedir. Dış dünyadan yalıtılarak işkence koşullarında tutulmasının topluma bu denli ağır maliyeti olan Sayın Öcalan’dan bir yıldır haber alınamıyor oluşu özünde Türkiye demokrasisine, refahına, barışına, huzuruna dönük tecrit anlamını taşımaktadır. Mevcut haber alamama hali bir yanıyla işkence üreten bariz bir hukuk tanımazlık iken diğer yanıyla da Türkiye halklarının ağır sonuçlarıyla yüzleşmesi gereken toplumsal bir tecrit olmaktadır. Bu yönlü bir yaklaşım sorunların çözümünde kilit önem teşkil ettiği gibi aynı zamanda demokrasi ve hukukun inşası yönünde de kritik bir adım niteliğindedir.

Bu nedenlerle bir yandan yürütücüsü ve sorumlusu oldukları mutlak tecridi manipülasyonlara vesile ederek siyasi rant elde etme amacında olanlar diğer yandan ise Kürt sorununun çözümünde soyut ve afaki şekilde meclisi adres gösterenlerin öncelikle meclis iradesine saygı duymaları gerekir. Parlamento iradesinin ürünü olan, bütün kişi ve devlet organlarını bağlayan Anayasa ve yasaların İmralı’da niçin uygulanmadığı sorusunun cevabı kamuoyu adına aydınlatılmalıdır. Unutulmamalıdır ki hukuk devleti ilkesi gereğince bireyler gibi devlet organları da hukuk düzeni içerisinde hareket etmelidir. Bu hususu denetlemek parlamentonun yanı sıra yasayla vücut bulmuş ilgili kurumlar ve siyasal partilerden derneklere geniş bir yelpazeyi kapsayan sivil toplumun sorumluluğudur.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu ve kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insanlık dışı muameleye tabi tutulamayacağı anayasal zeminde güvence altına alınmışken İmralı’da vücut bulan insanlık dışı durumu sorgulamak her yurttaşın temel hakkıdır. Ayırım gözetilmeksizin herkesin kanun önünde eşit olduğu temel anayasal ilke durumundayken Sayın Öcalan ve diğer müvekkillerimiz şahsında ulusal mevzuatın askıya alındığı herkesçe görülmek ve itiraza konu edilmek durumundadır. Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak ve korumakla yükümlü olan idareler ile bunu misyon edinmiş sivil toplumun ayrılmaz bileşeni olan kurumların varlık gerekçelerine uygun davranmaları kendilerinden beklenendir. Dünyanın hiçbir yerinde emsali düşünülemezken dahi, Avrupa hukukuna tabi Türkiye’de İmralı uygulamalarının nasıl vücut bulduğu ve neden aşılamadığı Türkiye demokrasisinin cevaplaması gereken öncelikli sorudur.

Sayın Öcalan ve İmralı’da tutulan diğer müvekkillerimizden haber alamıyor oluşumuz her türlü ihtimale açık belirsizlik yaratan bir politikaya tekabül etmektedir. Bunun yanı sıra bir yıl boyunca dış dünya ile temas olmaksızın hücre koşullarında tutulmanın evrensel hukuk ilkeleri ve yargı içtihatları gereğince işkence olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Mevcut uygulama kişinin maddi ve manevi bütünlüğünü hedefleyen insanlık dışı bir tutumdur. Bu uygulamaya derhal son verilerek müvekkillerimizin avukat ve aileleri ile görüşmelerinin sağlanması devlet organlarının anayasal sorumluluğundadır. Bu talebin gereğinin yerine getirilmesi için demokrasi ve özgürlüklerden yana olan, hukukun işleyişini dert eden herkesi bu iddiasına sahip çıkmaya çağırıyoruz. Toplumsal adalet, eşit haklar, bireysel ve kolektif özgürlükleri dillendiren herkesin bu samimiyeti göstereceğine olan inançla kamuoyunun dikkatine sunarız. 25 Mart 2022

ASRIN HUKUK BÜROSU